31 Mart Ayaklanması-1
Murat Sevgi
Bundan tam 137 yıl önce, 1876’da Birinci
Meşrutiyet kabul edildi. Ancak II. Abdulhamit, Meşrutiyet ile birlikte
yürürlüğe giren “Kanun-ı Esasi”yi, yani ilk anayasayı (2 yıl sonra) 1878’de
askıya aldı. Halk, tadımlık da olsa, yönetime katılmanın tadını almış ama
sadece iki yıl geçerli olan bu anayasa Padişah tarafından kaldırılmıştı… Aradan
30 yıl geçti, 1908 tarihine gelindi…[1]
Bundan tam 105 yıl önce, Osmanlı’nın son
yıllarıydı, büyük ölçüde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öncülüğünde Genç
Türklerin özellikle de Rumeli’deki genç subayların baskısı sonucu 24 Temmuz’da
yeniden yürürlüğe koymasını, yani II.Meşrutiyeti ilan edildi![2]”
Ülkede monarşinin etkilerinin hafifletilmesi
yönünde reformlar yaşanmaya başlamıştı. Bunlardan bir tanesi de ordunun komuta
kademelerinde eğitimli, genç, dinamik subayların aktif hale gelmeye
başlamasıydı. Savaş potansiyeli yüksek bir ülkenin ordusunun silah
teknolojisindeki yeniliklere ayak uydurabilmesi için bu değişimler gerekliydi.
Yeniçerilerin kaldırılmasından bu yana çok zaman geçmişti ve ordunun içerisinde
yetişmiş, kışla terbiyesi dışında hiçbir bilgisi olmayan, Türkçe’mize de
“alaylı” tanımını sokan subayların varlığı sorun yaratıyordu. Bu sorunu
gidermek için gerekli reforma, en göz önünde olan ve vasıfları en iyi olması
gereken birlikten başlanmalıydı. Böylece Taksim Kışlası’nda bulunan avcı
taburları seçildi.
“Meşrutiyet’i koruma” görevi Selanik’ten
İstanbul’a getirilen avcı taburlarına verilmişti. Ama taburlar huzursuzdu.
Ayaklanmadan bir müddet önce ordudan yetişen “alaylı” denen subayların
komutasında olan bu askerler “mektepli” denen Harbiye mezunu subayların emrine
verildi. Ama askerler komutayı alan mektepli subayları istemiyorlardı.
Şeriat isteyen Derviş Vahdeti’nin
yayımladığı, İngilizlerin finanse ettiği ve himaye edilen Volkan Gazetesi,
muhalif Ahrar Fıkrası çevresi, İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti gibi kışkırtıcı ve
destekçilerin arasında Prens Sebahattin, Mizancı Murat ve etkileri günümüzde de
devam eden bazı tarikat şeyhleri bulunmaktadır.
“Olay öncesi askere dini vecibelerini
yaptırmayan, sonra da “din elden gidiyor” diye onları ayaklandıran, Volkan
Gazetesi ile halkı sokağa döken; arkasından gidip Selanik’te meşrutiyet elden
gidiyor, irtica hortladı diye miting yaptırıp orduyu harekete geçiren aynı
el![3]”
* * *
31
Mart tarihi, o dönemde Rumi takvim kullanıldığı için 1325 yılının Mart ayının
son gününe denk geliyordu. Miladi takvime göre aynı gün, 1909 yılının Nisan
ayının 13’üncü gününe denk gelmektedir.
12-13 Nisan gecesi Taksim Kışlasındaki avcı
taburundaki görevli askerler, komutanlarını kışlaya hapsedip sokaklara
döküldüler. Meşrutiyet’in iradesini temsil eden Meclis-i Mebusan üzerine
yürümeye başladılar… Ayasofya Meydanı’nda toplanıp havaya ateş açmaya
başladılar.
“İsyanın devamı süresince Ayasofya ve
Meclis-i Mebusan çevresi asilerin merkezi haline gelmişti… Bu arada, meclise
gelmekte olan Adliye Nazırı Nazım Paşa, Ahmet Rıza Bey zannedilerek; Lazkiye
Mebusu Şekip Arslan Bey de Hüseyin Cahit’e benzetilerek öldürüldü. [4-Sf:271]”
O günlerde etrafta, yüzlerce yıl boyunca
askerlik yapmamış medrese talebelerinin de askere alınacakları yolunda
söylentiler dolaşıyordu. Bu söylentiler yüzünden zaten tedirgin olan medrese
talebesi de askerlere katıldı.
Osmanlı’nın savaşlarla en çok yıpratıldığı
dönemlerden geçildiği halde, eli silah tutabilecek, çok sayıda genç, ülke
savunmasında görev alıp düşmanla çarpışmak yerine medrese hayatının bilim(!)
dolu ortamında şeyhlerinin dizinin dibinden ayrılmamayı düşünebilmektedir.
Medrese talebelerinin askerlikten muaf olması, savaştan kaçan bir çok genç için
korunaklı bir liman oluşturmaktadır. Hem “vatan için” ölmenin ne anlamı
olabilir ki? Bu gençlerin medreselerde verilen eğitime olan sevgileri(!), aynı
dönemlerde cephelerde canını ortaya koyan yaşıtlarının vatan sevgisinden daha
güçlü olmalı. Zaten Osmanlı’nın o günlerde bilime yaptığı müthiş(!) katkı da bu
medrese talebelerinin bilime olan aşkları ile kendisini göstermektedir.
Kaynakça:
[1] Murat BARDAKÇI, “31 Mart’ta gericilerden
önce bir kısım asker ayaklanmıştı”, Haber Türk Gazetesi, 12 Nisan 2009
[2] Özdemir İNCE, “Taksim Kışlası ve 31 Mart
isyanı”, Aydınlık Gazetesi, 28 Kasım 2012
[3] Mehmet ORUÇ, “Osmanlı Devleti’ni bitiren
vak’a!”, Türkiye Gazetesi, 22 Nisan 2009
[4] Erhan AFYONCU, Ahmet ÖNAL, Uğur DEMİR,
“Askeri İsyanlar ve Darbeler”, Yeditepe Yayınları, 2010
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Endüstriyel D'evrim
- Göç'en İnsan' Halimiz
- Astronot Da Olur Musun?
- Bir Din Olarak Paraperestlik
- Tarımsal Strateji
- Gdo (Gündemi Değiştirme Operasyonu)
- Kültür, ‘Üretmek' Demektir!
- Ke[N]Dimi Arıyorum: ‘Meşgul'müşüm!
- Vatanın Kalbinin Attığı Yer
- Çorlulular, Kürecik'i İyi Bilir
- Egemenlikten Kurtuluyoruz
- Ekoloji Mi, Ekonomi Mi?
- Neyi Bekliyoruz?!
- Eşelon Ve Promis
- Öküzü Kim Çaldı?!
- Teknoloji Çağının Efsaneleri
- Öyle Veliye, Böyle Öğrenci!
- Nükleer Kobay
- Enerji Sorunları Ve Büyük İhanet
- Kahraman Ordumuza
- Enerji Verimliliği Semineri
- Kumdan Kale
- Kumdan Kale-2
- Facia Senaryosu
- Balık Kafası!
- Sosa Bulanmış Çöplük
- Uyutulan Toplum...
- Hayat Dersleri
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Genetiği Değiştirilmiş Olaylar
- 31 Mart Ayaklanması-2
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Çakallar Sofraya En Son Oturur
- Gemiler Yandı, Geri Dönüş Yok!
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yıl Aynı Terane
- Kurban Toplumu!
- Sokak Kültürü
- Namuslu / Namussuz
- Kent Ve Sanayi
- Sevgiler Günü'nde Tektaş Alın!
- Baz İstasyonu!