Ah Şu Dil Meselesi!
Mehmet Ali Esmer
Selçuklu Devlet yazışma dili Arapça’dır.
Belgelerini açıkça (Ahlat) Selçuklu Mezar taşlarında ve diğer günümüze ulaşmış
olan mimari eserlerinin taş kitabelerde görürüz. Edebi ve eğitim dili uzun
yıllar İran toprakları hâkimiyeti neticesi Arapça’nın yanı sıra, ağırlıklı
olarak Farsça’dır ki, bunun da somut ürünleri olan o dönem farsça yazılan bütün
bilimsel ve edebi eserlerde (Mesnevi gibi) görmek mümkündür. Bu dönem Türkçe’den
bir eser yok. Sadece bazı ilk dönem Selçuklu Mimari eserleri üzerinde taş
ustalarının işledikleri taşın kendilerine ait olduğunu simgeleyen Runik
Damgalara (Orhun Harfleri) rastlamaktayız. Allah’tan onlar var. Aksi takdirde
bugün Selçuklular’ın soyunu da tartışıyor olabilirdik. Osmanlı bile 200 sene
sonra Türkçe’yi kabul etmiş, ama eğitim dili Enderun mektebi haricinde yine
Arapça ve Farsça olmuş. Doğal olarak yazı dilinde Arapça harfler
kullanılmıştır. Düşünün ki Arapça’nın Osmanlı’daki egemenliğini, bu yüzden
Kuran’ın tercümesi bile 600 sene boyunca hep Arapça yapılmış. Ta ki Atatürk
gelene kadar…
Osmanlı döneminde de neredeyse Türkçe eser
yok gibi. Ama Türkçe'nin varlığını Yunus’la bildik, Karacaoğlan’la bildik. İşte Halk bu kadar ağır şartlar altında
Türkçe’yi günümüze taşımış. Bu konuda mücadele eden beylikler dahi Osmanlı
tarafından asi kabul eylenip defterleri dürülmüş, daha ziyade İslamı kabul
etmekle beraber Türk gelenek, görenek ve bilgeliklerinden asla vazgeçmeyen
birçok Türk aşiret ve beylikleri “Kızılbaştır, Alevidir” diyerek
hareketlenmelerini “devlete isyan” kabul eyleyip bu insanları durmadan
katletmiştir.
Karamanoğulları 736 sene önce hem Türkçe’yi
resmi dil olarak kabul etmiş ve hem de aynı zamanda yazı dilinde ilk defa
olarak Latince harfleri kullanmayı kabul etmişlerdir. Karamanlılar’ın sonu
malum. Bugün Karamanlı halkının kalan bakiyesinin İç Anadolu’da yerleşmiş
oldukları Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Kayseri gibi bölgelerinde Hıristiyan
kalarak yaşamış ve maalesef son demde mübadeleyle Yunanistan’a gönderilmiş olan
soydaşlarımızın (Yunanistan’da Karamani olarak alay edilen soydaşlarımız)
bıraktıkları bütün tarihi eserlerin kitabeleri (özellikle kiliseler ve
yayınlamış oldukları salnameler) Latin alfabesi ile Türkçe olarak yazılmıştır.
Hepsi de yerlerinde duruyor. Ne hikmetse Fener Rum Patrikhane’si ara sıra ayin
yaptığı bu kiliselerin kitabelerini “Kitabeleri okunamadı” ibaresi ile
geçiştirmektedirler. İnanmayanlar şöyle bir araştırıp yazılı literatüre
bakarlarsa, özellikle yörenin hemen hemen tüm Kilise yapılarını hâkim bir uzman
sanat tarihçi olan Sacit Pekak’ın makale dip notlarında da “kitabesi İstanbul Patrikhanesi tarafından okunamadı” ibaresine sık
sık rastlayacaktır. Bütün mesele ne? Anadolu’dan Türk varlığının bütün izlerini
silmek. Anadolu’yu Yunan’a peşkeş çekmek… Zaten Hıristiyanlığı tek elinde
tutmak isteyen emperyalist gücün emri ile Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin Temsilcisi
Sayın Sevgi Eren Erenol’da bu yüzden Ergenekon’dan içeride değil mi? Yunan’ın
Anadolu’da hiç bir zaman yaşamadığını, ama bütün kültürünü Anadolu’dan
çaldığını en iyi dillendiren ve belgeleyen ve 30 küsur senesini bu işe adamış
olan Arkeolog Prof. Dr. Fahri Işık’ın (Tiyatro sanatçısı Kenan Işık’ın kardeşi)
söz ve yazılarına kulak vermek lazım gelir (İnternetten bakılabilir). Yine
konumuz başına dönersek, yüzyıllar süren Selçuklu ve Osmanlının Arapça ve
Farsça sevdası, günümüze ağır sonuçlar ve yaralar açmıştır. %80'ni farsça olan
Kürtçe yüzünden pek çok Türk aşiret ve toplulukları (Tunceli gibi) kullandıkları dil yüzünden kendilerini Kürt
addederek, bu Türk boyları Kürtleştirilmeye terk edilmiştir. Bu gibi durumlar
emperyalist güçler tarafından gözden kaçmayarak, her türlü sinsi
faaliyetlerinin yanı sıra, bir de çeşni babından bu dili bahane edip, adına
Açılım denen Ayrılıkçı körüklemelerle bizleri birbirimize kırdırtma cihetine
gidilmektedir. Türk Kürt Kardeştir. Bizi bölen kalleştir.
İşte şimdi gördük mü bizi bu hallere sokan Selçuklu ve Osmanlı zihniyetini,
gafletini, dalaletini? Daha ötesini söylemeyim artık. Neden mi en son böyle bir
cümle kurdum? Geçenlerde başka bir cümle takıldı kafama da ondan. Sağ olsun
genç bir yazar olan Eren Erdem sayesinde aydınlandım. Hani büyük bir bilgemiz
ne diyordu?
“Eline,
beline, diline sahip ol.”
Şimdi bu cümleyi günümüz Türkçesi’ne bir
çevirelim bakalım.
Eline
(Yurduna), beline (Soyuna), diline (Türkçe’ne) sahip çık.
Bir dahaki yazıya kadar kalın sağlıcakla…
“Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda,
bergahda ve dahı her yerde Türk Dili’nden özge söz söylemeye.”
“Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin.” (Günümüz Türkçesi ile)
Karamanoğlu Mehmet Bey (13 Mayıs 1277)
‘‘Milli benliğini bulamayan milletler başka
milletlerin avıdır.’’
Mustafa Kemal ATATÜRK (20.03.1923, Konya)