Akıl Vestiyeri
Mehmet Ali Esmer
30 Ağustos 2012 Tarihli Sözcü Gazetesi’ndeki
bir yazıda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Amerikalı gazeteci Marcosson'un yaptığı
mülakata yer verilmişti. Şöyle ki:
“Amerika’da yayın hayatı bugün de süren ‘The
Saturday Evening Post’ Dergisi’nin yazarı Isaac F. Marcosson,
Temmuz 1923’te Ankara’ya geldi. Marcosson, Mustafa Kemal Atatürk ve Latife
Hanım ile bir röportaj yaptı. Bu görüşmeyle Marcosson’ın Anadolu gezisindeki
izlenimlerinden oluşan yazı ilk kez Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nin 1
Kasım 1984 tarihli birinci sayısında Prof. Ergun Özbudun’un Türkçe
çevirisiyle yayımlandı. 20 Ekim 1923 tarihli “Kemal Paşa” başlıklı yazıda
Marcosson, Atatürk için “Onu, üniformalı göreceğimi zannediyordum. Oysa çizgili
gri pantolon ve rugan ayakkabılarla siyah bir jaketataydan (kuyruklu ceket)
oluşan çok şık bir kıyafet içerisindeydi. Kanat yaka ve mavili sarılı bir
kravat taşıyordu” diye yazdı.
İşte
Atatürk’ün O Röportajı
Atatürk’ün, Amerikalı gazeteci Marcosson’a
verdiği röportajda söylediği sözlerin bir bölümü:
“Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu’da
kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni
kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist
güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş
Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından
gelecektir…”
Ve 90 yıl sonra bugün gördük ki, ayaklar
altına alınmak istenen Türk Milleti (ne tesadüftür) tam da Ortadoğu’da kurulan
suni devletlerin halklarının ayaklandığı esnada ayağa kalkmıştır. Hem de niçin?
Çünkü bu millet, Cumhuriyetimizin Kurucu lideri olan Atatürk’ümüzün de dediği
gibi “Cumhuriyetimizin
yöneticileri, bu (mazlum orta doğu) halkların değil emperyalist güçlerin
yanında yer alırsa…” fotoğrafını gördükleri için. Evet, Türkiye ve Türk
Milleti neredeyse 3 haftadır 7’den 77’ye ayakta. Emperyalizmle kol kola
yürüyenler, Emperyalizmin ulufeli beslemeleri ile emperyalizm potasına girmiş
gafiller, bu fotoğrafı asla görmezler. Göremeyecekler de. Zira onların
yerine, eteklerine yapışarak biat
ettikleri ve her şeyi önüne açılmış tepsi misali gören Cumhuriyet düşmanı
kılavuz serzevatları (zerzevat değil) var. Bu kör ve nan(stop)kör insanların
bizatihi kendilerine, ya dünyada verilmiş olan ya da ahrette verilecek olan
muhakkak birer koltuk hikâyeleri vardır. Allahın sevgili kulları ya bunlar.
Kimisi Allah adına yeni hüküm verecek kadar ilah, kimisi kendisine ulufe tarzı
verilen dünyalığa tapacak kadar kul, kimisi Cennette satın aldığı arsaların
hayali ile yaşayan biçare. Hele bir de bunlara akıllarını işletmemek için
yerinden çıkarıp, aklını biat vestiyerine emanet edenleri de eklersek ne çare.
Ey Demokrasinin nimetleri ile emperyalizmin
koruma şemsiyesi altında Cumhuriyetimize yönetici olan sizler! Kula kulluk
etmeyi DİN diye bizlere dikte etmeye çalışan sizler! Yalanınıza, talanınıza,
zulmünüze uydurduğunuz fetvalarınızla ve yandaş cazgırlarınızla kaçış yolu
arayan sizler! Yeter, yeter artık! Yeter
biz cahil değiliz, biz aptal değiliz! İsyandayız, yalanlarınıza, talanlarınıza,
zulmünüze. Çok insanın kanına girdiniz, birçok insanı incittiniz. Kul ile tüyü
bitmemiş yetim hakkı mı? O zaten külliyen üzerinizde. Tüm bunların vebalinden
sıyrılmak için de aklınızca söz konusu incittiğiniz ve hatta sömürdüğünüz
insanlarımızı ötekileştirdiniz. Ata’mızın dediği gibi gideceksiniz. Muhakkak
gideceksiniz. Bunu hala anlamadınız, görmediniz değil mi? Dur ben sizin
anlayacağınızı iddia ettiğiniz dilden anlatayım:
“Onlar sizinle toplu halde değil ancak
müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi
aralarındaki kavgaları/çıkmazları/bunalımları çetindir/ciddidir. Sen onları
birlik/beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri
darmadağınık/parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını
işletmeyen bir topluluktur.”
“Kendilerinden biraz önce günahlarının
vebalini tadanlara benziyorlar. Acı bir azap var onlara!” Haşr Suresi, Ayet
14-15
Bak, bunları ben demiyorum, Kuran’da Yüce
Yaradan’ımız söylüyor. 16’ncı ve 17’nci Ayetlerde ise yoldan çıkardıkları
insanları nasıl yüzüstü bıraktıklarını ve her iki güruhun da erişecekleri
sonları anlatıyor. Merak edenler bir zahmet devamını aslından okusunlar.
Bu yüzden herkesi zalimin zulmüne, yalan ve
talanlarına karşı, Yunus Emre gibi, Hacı
Bektaşi Veli gibi, Hz Ali gibi, Hz. Muhammed gibi ve Mustafa Kemal Atatürk gibi
dimdik ayakta durarak direnmeye davet ediyorum. En az sessiz kalmamaya davet
ediyorum. Ve son olaraktan “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” diyorum.
Kalın sağlıcakla…
Not: Her türlü görüş ve
eleştirileriniz için; [email protected] adresini
kullanabilirsiniz.