Murat Sevgi - Kent Ve Sanayi

Murat Sevgi

Kent Ve Sanayi

Murat Sevgi

Ülkemizin sanayileşme geçmişi çok eski değildir. Bizler sanayi ile ilk defa Cumhuriyet sayesinde tanıştık. O tarihlerde toplum sanayi yatırımlarını yapabilecek imkânlara sahip olmadığı için bu işler devlet eliyle başlatıldı. (İlk aşama!) Sanayileşme hamlesinin ilk döneminde ekonomik olarak büyüyen tüccar da sanayi yatırımlarına kalkıştı. Böylece Sümerbank, Eskişehir Şeker Fabrikası gibi işletmelere özel sektör fabrikaları da eklendi. (İkinci aşama!)

Özellikle 20’nci yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sanayileşmenin risk yaratacak duruma erişmediği dönemlerde, büyük bir fırsat kaçırıldı. Sıcak savaş bitmiş, dünya soğuk savaş denilen garip bir sürece girmişti. Ülkemiz iç siyasetin kısır dalaşmaları ile oyalanırken sanayileşmenin ve tarımsal üretimin milli bir planlaması yapılmadı. Ülkenin nereleri sanayi? Nereleri tarım alanı? Hangi tarım alanında hangi ürün yetiştirilecek? Tarım ürünlerini nasıl değerlendireceğiz? Hiç kimsenin umurunda bile değildi! Tüm dünyayı yönetme iddiasındaki ABD, aynı yıllarda, tüm dünyanın tarım planlarını yapıyordu. Hangi ülkelerde ne yetişir? Kim, neyi, nasıl üretir? Ülke-ülke, bölge-bölge plan yaptılar. (Bugün hala bu planlar güncellenir ve yerelleştirilmesi adına web sitelerinde yayınlanır.)

Ülkemiz aynı tarihlerde eğitimsiz, yoksul ve işsiz insanlarını toplumsal bir soruna dönüşen yaşamsal kaygılardan kurtarmak için Avrupa ülkelerine göndermeye başladı. Devlet adeta yoksulluk, işsizlik, halk tabiri ile fukaralık ile yaptığı(!) savaşta pes etmiş, teslim olmuştu.

Aynı yıllarda insanlarımız Batı’ya doğru, gittikçe büyüyen bir göç akımını hızlandırdılar. (Başlattılar demiyorum. Çünkü az da olsa, göç bu ülkede hiç durmadı.)

İşte bu göç akımına kapılan milyonlarca insan, evini yurdunu bırakıp daha batıya, kasabalara, kentlere, yeni yerleşim alanlarına göçtü. Böylece kentlerin çevresinde BİRİNCİ HALKA oluştu: Göç eden yerli gurbetçiler, derme çatma evlerden oluşmuş mahallelere yığıldı.

Yeni gelenlerin işe ve aşa ihtiyacı vardı. Kentlerin çevresinde İKİNCİ HALKA oluşmaya başladı. Bu halkayı, fazla yatırım gerektirmeyen küçük, derme çatma işletmeler oluşturdu. Bu küçük sanayici ve girişimciler bir çeşit fabrika fidesi gibi kentin ve belediyelerin verdiği imkânları sömürdüler. Beslendikleri en önemli mecra; eğitimsiz ve parasız gençlerdi.

Bu fabrika fidelerinin çoğu zamanla kurudu. Bazıları aynı boyutta yıllarca yaşadı. Ama içlerinden birkaçı; büyüdü, serpildi. Yerine sığmaz hale geldi. Bugün ürünleri dünya çapında bilinen köklü(!) markalar ortaya çıktı. (Üçüncü aşama!)

Ülke, 50 yılı aşan bir sürede kendi halkını sömürmeyi öğrendi. Üç aşamalı sanayileşme enjektörü tüketim toplumunun damarlarına kadar saplandı. Tümüyle yerli oyuncularla oynanan bu oyunda en CAN ALICI aşamaya gelindi. (Can alma diyorum. Mecazi değil. Gerçekten ‘can alma’ amacı ile yapılan bir çalışma var.) Aşı olmaya bile korkan, enjektörü görünce küçük bir çocuk gibi gözleri yuvalarından çıkan toplum, kronik bir müptelanın umursamazlığı içerisinde gözleri kaymış, olup bitenden habersiz, sadece öylesine bakınıyor. Damarı bulmak için -deneme yanılma metodu ile- defalarca sokulan enjektöre bile “Hık” demiyor.

Sanayileşme, kentleşme, bilgi toplumu gibi süreçlerin tümü çarpıtılmış ve sapkın emelleri olan planlı bir eyleme hizmet eder hale getirilmiş.

Bir sonraki aşamada toplumu; hasat edilmesi gereken bir tarla, insanları; para yetiştiren birer ağaç gibi görüyorlar. İşte bu KÜRESEL PARA ÇİFTÇİLERİ işe el atacaklar. Öncelik, bu KÜRESEL ÇİFTÇİLERİN işini kolaylaştırmak için büyük kentler, çok büyük kentler, hatta dünyanın en büyük kentleri gerekli!

Hep sevgi ile kalın…

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu