Vatanın Kalbinin Attığı Yer
Murat Sevgi
Bugün, 18 Mart, Çanakkale Zaferinin yıl
dönümü.
Çanakkale’yi anlamak için; İstanbul’u,
Marmara’yı, Trakya’yı ve Anadolu’yu bir bütün olarak anlamak gerekir.
İstanbul ve Çanakkale tarihin
başlangıcından beri; Avrupa ile Anadolu arasında Karadeniz ile Akdeniz’in
bereketli kıyıları arasında bir köprü ve geçiş noktasıdır.
Bu sebepledir ki; ticaretin, siyasetin
ve kültürün de merkezidir.
Bugün de geçerli olan, “İstanbul’a hâkim
olan bölgeye, bölgeye hâkim olan da dünyaya hâkim olur” stratejisini takip eden
birçok güç, ülkemiz üzerinde asırlardır planlar yapmaktadır.
Bu planları bozabilecek tek “kudret”,
güçlü olmaktır.
92 yıl önce İstanbul, 16 Mart 1920'de,
bu planların bir parçası olarak, İngilizler tarafından “resmen” işgal edildi.
Yani bundan bir asra yakın zaman önce,
biz, “kaybetmiştik”, “kaybetmek zorunda bırakılmıştık”.
Ve bu kaybetmişliğin TESCİL BELGESİ 30
Ekim 1918’de Mondros Limanı’nda kaleme alınmıştı.
Bu mütarekenin 7’nci maddesine göre
müttefikler, “gerekli gördükleri” her yeri, “düzeni sağlamak” için ve “geçici”
kaydıyla, işgal edebileceklerdi.
Dünya savaş tarihinde hiçbir mütareke
metninde böylesine ağır bir teslim oluş görülmemiştir.
Müttefikler, kılıçla alamadıkları
Osmanlı başkentini, kalemle almışlardı.
Mondros Mütarekesi hükümleri uyarınca
müttefikler Mart 1918'de, İstanbul’u ‘fiilen’ işgal etmeye başlamıştı.
İşgal kuvvetlerine ait 55 savaş gemisi
ve yüzlerce yardımcı gemiden oluşan bir donanma, İstanbul’a gelerek karaya
asker çıkardı. Savaş gemileri, toplarını kente çevirerek demir attı...
İstanbullular, sabah kalktıklarında
boğazda balıkçı tekneleri ve çevresindeki martılar yerine dev demir yığınları
ve tüten bacaları ile karşılaştılar.
Biri vardı ki; rahattı.
Aynı gün İstanbul’a gelen Mustafa Kemal,
trenden indiği Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerini aşarak rıhtıma kadar birkaç
metre yürüdü.
Biraz öfkeliydi.
Elleri pantolonunun ceplerinde,
Bir ayağı ile rıhtımdaki babalardan
birini ezercesine...
Yaveri Cevat Abbas'a döndü ve
“Geldikleri gibi giderler” dedi.
Bu sözü ona söyleten kudret, daha birkaç
yıl önce, Çanakkale’de medeniyetin dişlerini söken Türk Milleti idi.
Çekilme
Harekâtı
Anafartalar’da yaşanan zafer, Müttefik
Kuvvetleri’nin hem moralleri bozmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği
umutlarını yok etmişti.
Ağustos’tan sonra da çekilme planları
yapılmaya başlanmıştı.
Çekilme harekatı gerçekten çok iyi
planlanmıştı. Askerler her türlü tedbiri almış, geride ayarlı ve sonradan
patlayacak olan tüfekler, takip edilmelerine karşı mayınlar bırakmışlar,
sessizlik için ayaklarına çuvallar bağlamış ve hatta son güne kadar ileri
mevzilerde kalarak çekilmeyi örtmüşlerdir.
Türkler çekilenlere çok büyük zayiat
verdirme imkânına sahipken saldırmamayı tercih etmişlerdir.
Çünkü savaş, zorunlu olmadıkça
CİNAYETTİR!
Sonuç
olarak;
9 Ocak 1916’da Gelibolu Yarımadası’nda tek bir Müttefik askeri bile kalmamış,
Çanakkale’nin geçilememesi ile; Birinci Dünya Savaşı’nın kırılma noktası olmuş
ve savaşa katılan bir çok ülkenin de kaderi değiştirmiştir.
İtilaf devletleri; sömürgelerinden getirdikleri
askerleri savaşın en kanlı cephelerine, hiç düşünmeden, acımadan, vicdansızca
sürmüş, kendi çıkarları için ölüme gitmelerini istemiştir.
Ama tarihin cilvesine bakın ki;
O savaşta, kendilerini Anafartalar’da,
Conkbayırı’nda durduran komutan, birkaç yıl sonra başlatacağı KURTULUŞ EFSANESİ
ile de aynı mazlum uluslara da bağımsızlık örneği olacaktır.
Her yıl ülkemize gelerek, vatan
toprağında kendi atalarının hatırasını ziyaret eden Anzak, Yeni Zelandalı,
Hintli ve başka milletlerden birçok insan, nasıl bir satrancın piyonu
olduklarını görebilmektedir.
Çanakkale; Batı Medeniyetinin mazlum
milletleri nasıl sömürdüğünü dünyaya gösterildiğimiz en kanlı belgedir.
Çanakkale; yurdun dört bir yanından
gelen kınalı kuzuların, çelik canavarlara meydan okuduğu yerdir.
Düşman vatanın boğazına hançerini
dayadığında askerlik çağına bile girmemiş birçok genç gibi, Çorlu’dan da
yüzlerce yiğit rütbelerin en büyüğü olan ŞEHİTLİK mertebesine ulaşmayı
başarmıştır.
Aziz
şehitlerimiz,
İstemeyin
bizden makber,
Size
dar gelir bu yerler, bu gökler,
Siz
tarihin akışını değiştirdiniz,
Görevi
devraldı bu yürekler.
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Endüstriyel D'evrim
- Göç'en İnsan' Halimiz
- Astronot Da Olur Musun?
- Bir Din Olarak Paraperestlik
- Tarımsal Strateji
- Gdo (Gündemi Değiştirme Operasyonu)
- Kültür, ‘Üretmek' Demektir!
- Ke[N]Dimi Arıyorum: ‘Meşgul'müşüm!
- Çorlulular, Kürecik'i İyi Bilir
- Egemenlikten Kurtuluyoruz
- Ekoloji Mi, Ekonomi Mi?
- Neyi Bekliyoruz?!
- Eşelon Ve Promis
- Öküzü Kim Çaldı?!
- Teknoloji Çağının Efsaneleri
- Öyle Veliye, Böyle Öğrenci!
- Nükleer Kobay
- Enerji Sorunları Ve Büyük İhanet
- Kahraman Ordumuza
- Enerji Verimliliği Semineri
- Kumdan Kale
- Kumdan Kale-2
- Facia Senaryosu
- Balık Kafası!
- Sosa Bulanmış Çöplük
- Uyutulan Toplum...
- Hayat Dersleri
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Genetiği Değiştirilmiş Olaylar
- 31 Mart Ayaklanması-1
- 31 Mart Ayaklanması-2
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Çakallar Sofraya En Son Oturur
- Gemiler Yandı, Geri Dönüş Yok!
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yıl Aynı Terane
- Kurban Toplumu!
- Sokak Kültürü
- Namuslu / Namussuz
- Kent Ve Sanayi
- Sevgiler Günü'nde Tektaş Alın!
- Baz İstasyonu!