Murat Sevgi - Endüstriyel D'evrim

Murat Sevgi

Endüstriyel D'evrim

Murat Sevgi

Ekoloji ile tanıştığım yıllarda, cephenin diğer tarafında, ölümcül biyolojik ve kimyasal maddelerle iç içeydim… Başta tekstil ve deri gibi sektörler olmak üzere gıda ve ilaç gibi endüstrilere projeler yapıyordum. Yaptığım iş, kimyasal ve biyolojik katkı maddelerinin üretim sürecinde doğru zamanda ve doğru miktarda kullanılmasını sağlayan otomasyonlar geliştirmekti. Önceleri, bu işi yapan işçileri kontrol eden bilgisayarlar tasarladım. Sonrasında ise işçiyi de devreden çıkarıp doğrudan işletmedeki makineleri yöneten sistemler yaptım. Evet, bu sistemler, 90’lı yılların başlarında, ilk defa, hem de Trakya’da bölge sanayicisinin hizmetine sunuldu.

* * *

Tonlarca biyolojik ve kimyasal katkı maddesini bir hamlede yutan, obur birer canavar olan büyük makinelere kilolarca katkı maddesini gerekli zamanlarda, tam miktarında koymak, ürünün istenilen kalitede olması için çok önemlidir. Mesela, tekstilde, birkaç dakika fazla kostik sodasına maruz kalan kumaş yıpranır. Aynı süreyi kısa tutarsanız, bu defa da üzerindeki yağ, yeterince temizlenmediği için boyama işleminde sorunlar çıkar. Bir gıda işletmesinde büyük bir kazanın içerinde üretim için hazırlanan hamurda da durum aynıdır. Sucuk, salam yada hazır köfte üretimi için kullanılacak baharat, boya, et esansı ve raf ömrünü uzatan anti-bakteriyel malzemeleri gramı gramına –hatta miligramına kadar– doğru koyulmasını sağlamak gerekir. Bu işi ya işçilere ölçü aletleri kullandırarak yaparsınız yada bir bilgisayar, gerekli malzemeleri o kazanın içerisine otomatik olarak koyar! Sizce hangisi daha güvenli? Bilgisayarın çişi gelmez. Ayrıca evde çocuğu da yoktur!

Tek bir bakış açısından olayı göstermek gerekirse, bilgisayarı ve otomasyonu mükemmel gibi gösterecek felsefenin eğitimini aldım. İyi yetişmiş her tasarımcı bu felsefeyi işletmenize uygun tasarımlar olarak adapte edecek projeleri saatlerce anlatır ve hayranlıkla dinlersiniz. İtiraz edecek bir tek nokta bile bulamazsınız. (Eğer işletmenizde otomasyon istiyorsanız) tek derdiniz o projelere para yetiştirmek olur. Bu felsefenin üzerine kendi deneyimlerimi de katarak çok sayıda mekanik, robotik ve otomasyon projesi de geliştirdim. Ama bunların hepsinin ortak bir yönü var mıydı diye sorarsanız, evet vardı:

“Her otomasyon, görev yapacağı işletmede, o güne kadar çalışan, en az bir işçinin işini elinden alır.” Yani otomasyonun işçi düşmanı olduğunu söylüyormuşum gibi geldiyse; devam edelim:

“Otomasyonların amacı, işçinin üretimdeki gücünü ve yeteneklerini arttırmaktır.” Ama bunu az işçi ile işi halledip, üretimdeki işçilik maliyetini ve insani riskleri azaltmak olarak gören işletme yönetimleri hata yapar! (Gecekondu işletmelerin, ‘öküzünü satıp gelen’ sahiplerinin kafası böyle çalışırdı. Trakya bu kafa yapısına sahip işletme sahiplerinden çok zarar gördü. Aslında, “bu günkü kötü tablonun tüm sorumlusu bunlardır” desek yanlış olmaz. Ama ikinci kuşak, nispeten daha mürekkep yalamış.)

* * *

İnsanların yapmakta zorlanacağı işleri yaptırmak yerine, otomasyon kullanarak insandan kurtulma yoluna giden işletme sahiplerinin talepleri otomasyon firmalarını işçi robotlara doğru giden sürece itmiştir. (Bu çürümüş zihniyet, ne yazık ki, otomasyon firmalarını da; birer işletme olarak sarmış durumda!)

İşçi-robot, “emeğe karşı” olan bir sürecin başlangıcı gibi görünse de aslında sadece emeğe değil, tüm insanlığa karşı yapılmış bir başkaldırının ilk adımıdır.

Klasik üretim sürecine dahil olan işçi-robot; işletmeyi “SÜPER ÜRETİM SÜRECİ”ne taşımaktadır. O güne kadar mevcut olan kapasite üzerinde ‘artış yönünde’ etkiler başlar. Üretim sürecini el ele tutuşmuş işçiler olarak düşünen üretim felsefesi değişmez. Sadece işçilerin yerlerine cansız, sorunsuz, yorulmayan ve hata yapmayan yeni nesil işçilere bırakır. Zamanla zincirin tüm halkalarını işçi-robotlara teslim etmek mümkündür. Böylece üretim sürecini bütün halkaları çelik ve plastikten oluşan müthiş bir zincir halini alır. İşte bu zincirde ‘en güçsüz halka’ diye bir tanımdan söz edilemez. Çok üretim, çok ürün, çok sarfiyat, çok atık demektir!

Otomasyon ile geliştirilmiş üretim ortamında, işçi-robotlar çalıştıran bir işletme, müdürünü de robottan seçer. Zaten bugün bile yöneticilerin kullandığı; işletmeden veri toplama ve bu verileri değerlendirip belli kriterlere göre karar verme işlemleri bilgisayar tarafından yapılmaktadır. Yönetici, ‘yönetme’ adına sadece bu bilgisayara komut vermek gibi basit bir işi yapmaktadır. Bu, işletmenin yapay akıllar kullanarak, otomasyon sistemleri eli ile yönetilmesi demektir… Bilgisayar, fiziki olarak çalışan işçinin yerini alabildiğine göre masa başında çalışan yöneticinin yerini de çok rahat alır… İşte iş teorisinin yakın gelecekteki vizyonu budur!

* * *

Teori, rutin sürecini bu şekilde sürdürürse; son noktada, işletmenin patronunun masasında, üzerinde “tek bir düğme bulunan kontrol paneli”ne kadar geliştirilebilir. O düğmenin üzerinde şu yazar: BAŞLAT! Emin olun ki, o düğmeye basacak robotu yapmak; işin en zevkli kısmıdır!

İşte, o aşamadan sonra insana gerek kalmaz! (Bunun iyi veya kötü olması da görecelidir.)

Zaten insan, –günümüzde– o aşamaya doğru ilerlediğinin farkında olduğundan olsa gerek, kendi varlığını yok edecek zehirleri olanca hızıyla çevresine vermektedir.

İnsan, kendi aklı ile kendi şuuru ile kendi ortamını kasten kirletmesinin tek sebebi vardır. Aklı, insandan ayrı soyut bir varlık gibi düşünecek olursak: Bunca işleri beceren akıl, herhalde kendi varlığını güvenceye almadan, insanı böylesi bir yok oluşa sürükleyecek değildir.

Tüm insanlık olarak, programlanmış bir intihar gibi gittikçe yaklaşan bir ölüme yürümekteyiz. Bu kirlilik altında, belli bir dozun üzerine çıkıldığında (ölümcül doz), zaten doğal olarak insan olmayacağına göre işçi emeğinden ve işletme kârlılığından, verimlilikten, maliyetlerden, amortismandan ve benzeri bir yığın kriterden söz edilemez. İnsansız sistemleri tasarlayıp görevini bitiren son insan da öldüğünde DEVRİM tamamlanmış olur.

* * *

Hangi Devrim?:

Et ve kemiğe karşı ayaklanan plastik ve çeliğin devrimi! İşte o zaman, “artık, akıl, yeni bedenini bulmuştur” diyebiliriz. Akıl, –o güne kadar kullandığı– biyolojik bedenlerden kurtulup, kendisini taşıyabilecek olgunluğa getirdiği mekatronik bedenlere geçmeyi başaracaktır. En acı yanı ise, bu geçişi hazırlayan süreci bizzat biyolojik bedenlere (YANİ İNSANLARA), kendi elleri ile yaptırmış olacak gibi gözüküyor. İnsan, bugünkü hırs ve ihtirası ile devam edecek olursa vakti geldiğinde, kirli bedeninin akıl tarafından, palto gibi, bir kenara bırakıldığını görmeye çok yakın…

İşte, beni ekoloji ile tanıştıran, böyle bir sürecin tam ortasında olmanın sorumluluğu!

Hep sevgi ile kalın.

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu