Murat Sevgi - Neyi Bekliyoruz?!

Murat Sevgi

Neyi Bekliyoruz?!

Murat Sevgi

Çorlu Kent Konseyi olarak; hem Trakya’daki bazı çevre örgütlerini bir araya getirmek, hem de çevresel işbirlikleri oluşturmak için “Çevre ve Sağlık” konulu bir panel düzenledik. Yolumuza döşenen taşlara ve her türlü (irili ufaklı) uğursuzluğa rağmen düzenlenen etkinlik; ‘sıcak’ ve ‘hareketli’ şekilde gerçekleştirildi. Sıcaktı; çünkü çevremizde dönen bin türlü musibet ile ilgili bilgileri birbirimizle paylaştık, anlattık, anladık. Hareketliydi; anneler günü, çiftçiler günü, eczacılar günü ile çakışan etkinlik, bu çakışmaya rağmen ilgi çekmişti. Çorlu’da, 13 Nisan günü, saat 13.00’de, Trakya’nın çeşitli şerlerinde yaşayan, çevreye duyarlı, yaşanan gidişe ‘DUR’ denmesi gerektiğinin farkında olanlar bir araya geldi. Edirne’den Çatalca’ya, Dereköy’den Şarköy’e ve Silivri’ye kadar yörenin her yerinden gelen ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin çoğunlukta olduğu bu topluluk, “Sağlıklı Bir Çevre İçin El Ele” sloganı çevresinde birleşmek için önemli bir adım attı.

Trakya’nın en büyük kentinde, çok yakında “Büyükşehir” olacak Tekirdağ’ın en büyük kentinde yönetimi ‘kolaylaştırmak’ için bölünmesi planları yapılan Çorlu’nun çevresinde olup bitenler konusunda ‘etkisiz’ olması beklenemez! Etkisizleştirme yapılıyor! Karar vericilikte yalnız başına kalmak ve kimse ‘yoluma çıkmasın’ düşüncesinin sonucunda yerel yönetimlerin yetkileri ellerinden alınıyor.

Kendi geleceği ile ilgili konularda “karar vermesi” ya da “geleceğini tayin hakkı”; Kanun Hükmünde Kararnameler ile baltalanan bir kentte yaşıyor olmak ise ayrı bir acı veriyor…

Sağlıklı bir gelecek oluşturma şansı planlı ve etkili mühendislik çalışmalar ile yapılamaz ise; hiç yapılmamasından bile daha kötüdür. Endüstrinin bile gecekondulaştırıldığı çarpıklığın duayenleri tarafından kontrol edilen bir durum düşünmek bile facianın çılgın projelere teslim edileceğini anlamaya yetiyor.

“Geleceğimizi bizim adımıza planlayanların, planladıkları o gelecek vizyonunun içerisinden ayrı durması beklenemez.” Bu ne demek? Bir şekilde 40 yıldır çarpık “büyüyen” Trakya’nın bu çarpıklığını düzeltmek sadece akıl ve bilgiye nasip olacak bir kaderdir. Karşımıza; akıl ve bilgiden yoksun, projeleri ile çıkıldığında bunu fark edip sessiz kalmak akılsızlıktır. Hem de akılsızlığın daniskasıdır!

Alın size gelecek:

Türkiye, dünya üzerinde bitki ve hayvan çeşitliliği, iklim yapısında kısa mesafelerde oluşan büyük değişimler ve coğrafi özellikler açısından çok özel bir yer. Bu ayrıcalıklı yapısı çok eski çağlarda fark edilmiş. İnsan medeniyetinin en eski yerleşimleri bu topraklarda... Zaten, bütün tarihsel süreç de ülkemiz topraklarının çevresinde çevrilmiş büyük bir film gibi.

Tarımın ve hayvancılığın keşfedilmesinden önce insanlar, dünya üzerinde çok az yerde yaşamsal ihtiyaçlarını bu düzeyde rahatça karşılayabilmiş. Yaşamın en önemli şartı olan beslenme, bilinen tarihin hiçbir döneminde -bu topraklarda yaşayanlar için- büyük bir sorun olmamış. Bu sayede insanlar, başka ilgi alanlarına yönelebilmişler. İlk kentler, yazı, sanat, devletlerin temellerini oluşturan toplumsal sistemler bu topraklar üzerinde oluşmuş.

Zamanla insanlar hayvanlara ve bitkilere hâkim olmayı öğrenmiş. Hayvanları evcilleştirmiş. Bitkileri kontrollü şekilde yetiştirerek tarımsal üretimi başarmış. Tohumları, meyveleri yetişmediği mevsimlerde de kullanmayı sağlayan yöntemler geliştirmiş. Beslenme işinin çevresinde gelişen bir teknoloji ortaya çıkmış. Bunlar, insanın ‘medeniyet’ dediği uzun sürecin temellerini meydana getiren gelişmeler. Ama bu topraklar, tarihin her döneminde üzerinde yaşayan insanlara vermeye devam etmiş. İşte bu veren, sahiplenen ve koruyan özelliklerinden dolayı toprağa ‘ana’ demişiz. Yoksa öyle sadece üzerinde gezip dolaşmaktan dolayı verilmiş bir isim değil o. Çünkü toprak, ana olmuş. Yemek vermiş, su vermiş, en önemlisi de; insana hayat vermiş.

50-60 yıl öncesine kadar, insanlar toprağın bu analığına saygıda pek bir kusur da etmemişler. Hani, arada bir savaşlarda toplarla bombalarla yarmışlar bağrını... Ama hep kısa sürmüş. Sona ermiş ve durulmuş. Yakın zamana kadar insanlar toprak ananın verdikleri ile yetinmiş. Daha fazlasını almak için birbirleri ile savaşmış. Ama bu hırs ile toprak anaya yönelen bir saldırganlık olmamış. Ta ki, endüstrileşme denilen meretin ortaya çıkışına kadar! Endüstrileşmenin üzerinden en fazla 300 yıl geçti. Ama bu sürenin bile çoğu hazırlık ve gelişme aşamalarını içerir. İnsanlar kendi varlıklarını tehdit eden bir üretim hızına ve hırsına son 60 yılda ulaştılar. Üretme özgürlüğü insana ‘sonu gelmez’ gibi görünse de bu işin sınırları öyle çok uzaklarda değil.

Okyanusta, karadan çok uzak noktalarda batan gemilerden kurtulup denizde kalan kazazedeler en çok neden ölür, bilir misiniz? Köpek balıklarına yem olarak ölmezler. Ya da açlıktan da ölmezler. İlk anda ‘kurtuldum’ diye sevinen o insanlar, eğer güvenli bir yere ulaşamaz ya da başka gemiler tarafından bulunamazlar ise susuzluktan ölürler. Evet, dünyanın en büyük su kütlesinin ortasında, susuzluktan ölürler. Ya ölürler ya da balık olmaları gerekir.

Üzerinde yaşayacak toprağa, o toprağın bize vereceği yiyeceklere ve suya ihtiyacımız var. Toprak ananın küsmesi, ölüm demektir. Kötü yanı; üzerinde oturduğumuz bu topraklar görüp görebileceğimiz son topraklar. Pisletince, bırakıp gidebilme şansımız ne yazık ki yok. Bizi alacak bir geminin gelmesi ihtimali ise sıfır! Ya o pislik denizinde bulduğumuzu yiyeceğiz ya da öleceğiz.

*****

Peki, endüstrileşme ile kirlettiğimiz topraklar, dereler, çaylar, nehirler yaşanamaz hale geldikten sonra ne işe yarar? Bugün, çeşmelerden akan suyu içmeyi bırakalı yıllar oldu. Ağzını, sokak çeşmesine dayayıp kana-kana su içmeyi bilmeden yaşayan bir nesil geldi. Yarın:

01-Evlerde, sokak kapılarının yanlarına gaz maskeleri asacağız.

02-Sokakta dolaşmak için ‘maske’ şart olacak!

03- Evlerimize, hava izolasyonu yapan firmalar kurulacak.

04-Damacana su alır gibi havacıdan nefes satın alacağız.

05-Bu nefesi, sadece zenginler evlerinin odalarında kullanabilecek.

06-Fakirler -eğer ölmemişse-, evlerinde bile maskeli dolaşmak zorunda olacak.

07-Şebeke suyunun kullanımı alanı iyice azalacak.

08-Tümüyle arıtılmış ticari suları kullanacağız.

09-Sebzeler, izolasyonlu özel seralarda yapay güneş ışığı ile yetiştirilecek.

10-Temizlenmek için bulaşık makinesi gibi özel makinelere gireceğiz.

SANAYİCİMİZ, üretiminin sadece müşterilere giden kolilerle sınırlı olmadığını bilmelidir. Bu tablo tümüyle onun eseri olacak. Bu eser, en az, her fırsatta övündüğü ihracat rakamları kadar, şirket ciroları kadar gurur duyacağı bir başarıdır.

Tüm insanlığı, büyük bir atık denizinde yüzmeye mahkûm etmenin başarısı!

Hep sevgi ile kalın.

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu