Modern Kölelik
Tuğberk Erdem
Reel piyasalarda yaşanan ekonomik durgunluk,
yurdum insanını günden güne daha da umutsuz bir yaşama doğru sürüklüyor. Uzunca
bir süreden bu yana, çarşı esnafının ağzını bıçak açmıyor. Bununla birlikte
kimi ziyaret etseniz veya kime birkaç kelamda bulunsanız, herkeste aynı dipsiz sükûnet
hâkim. Peki, ne oldu da bu duruma geldik? Ekonomik büyümede Çin’den sonra dünya
2’ncisi olarak gösterilen Türkiye’de, nakit para neden hiç dönmüyor? Madem ülke
ekonomisi büyüyor; esnaf, işçi, çiftçi, memur ve emekli neden kuru ekmeğe talim
ediyor?
7’den 70’e neredeyse tüm yurdum insanının
kredi borcu var. Araba kredisi verdiler, aldık. Ev kredisi verdiler, ‘hayır’
demedik. İhtiyaç kredisi verdiler, kullandık. Aldıkça aldık, kullandıkça
kullandık. Ama hiç sormadık kendimize ‘geri nasıl öderiz’ diye… Bu kaosa,
yurdum insanının en önemli yaşam gerçeklerinden biri olan ‘kredi kartlarıyla ayakta
durma çabası’ da eklenince, durum büsbütün çıkmaza girdi. Bu da yetmezmiş gibi;
devletin altın yumurtlayan tavuğu durumunda olan ve son derece stratejik öneme
haiz onlarca kurum, yabancılara satıldı. Finansbank ve MNG Bank Yunanlılar’a,
Oyakbank ve Dışbank Hollandalılar’a, Denizbank Belçikalılar’a, Türkiye Finans
ve Adabank Kuveytliler’e, TEB Fransızlar’a, Cbank İsrailliler’e, Şekerbank
Kazaklar’a, Yapı Kredi’nin yarısı İtalyanlar’a ve Garanti’nin yarısı
Amerikalılar’a geçti. Ve kaçınılmaz sona doğru büyük bir ivme yakaladık!
İnsanlarımızın büyük bir kısmı, kredi ve
kredi kartı borçlarını ödeyemediği için bankalar tarafından takibe alınmış
bulunuyor. Eylül 2011 sonu itibariyle 768 bin kişi tüketici kredisini, 1 milyon
430 bin kişi de kredi kartı borcunu ödeyemediği için bankaların takibindeydi.
Bir diğer kaynağa göre ise Şubat 2012 itibariyle, kredi kartıyla geçinmek
zorunda kalan 6 milyondan fazla yurttaşımızın dosyası icra takibinde…
Şimdi yaşananları birbirine bağlayalım… Sade
vatandaşın kime borcu var, bankalara. Yurdum insanı maaşını alır almaz nereye
koşuyor, kredi veya kredi kartı borcunu yatırmaya. Vatandaş borcunu ödeyemezse
ne oluyor, banka takibe alıyor ve haciz işlemi uyguluyor. Bankaların topladığı
nakit para nereye aktarılıyor, yurt dışındaki merkezlere. Yine bu bankaların el
koyduğu mal varlıkları ne oluyor, ederini veren yabancıların mülkiyetine
geçiyor. Dünyanın en fazla cari açık veren 2’nci ülkesi konumundaki ülkemizin,
dışa bağımlı sıcak parayla ve borçla ayakta tutulamayacağı gün gibi aşikâr!
Yurdum insanı çalışarak borcunu
ödeyebileceğini düşünedursun, bu durum düpedüz modern kölelik…
Çok az
şey kalacak zaten geriye...
Hayatın içerisinde bulunan her türlü unsur ve
anlayış, akıl almaz bir hızla değişim göstermeye başladı günümüzde. Bu değişim
o kadar uç noktalara ulaştı ki adeta kirlenme boyutuna vardı. İki dakikalığına
yaptığınız işten kafanızı kaldırın ve çevrenize şöylece bir bakın! Kötü yöndeki
bu değişimden nasibini almayan bir olgu kaldı mı acaba hayatta?
Çok değil, bundan birkaç zaman öncesine
kadar; dara düşen her tanıdığının yardımına koşan, yüreğinden geçen gerçek
düşünceleri olduğu gibi dile getiren, yaşanmayanları yaşanmış gibi göstererek
bol keseden atmayan, etrafındakileri çıkarları doğrultusunda kullanmaktan aklı
çıkan ve “Adam gibi adam” diye tabir edilen türden tanıdıklarım vardı
görüştüğüm. Şimdilerde ise; ne isimleri duyuluyor, ne de isimlerinden saygıyla
bahseden birileri bulunuyor bu tanıdıkların. Bu zatı muhteremlerin; düzenin
çarklarına kendilerini kaptırıp, tamamen düzmece birer yaşam tarzı sürdürmeye
başladıklarını sonradan öğreniyorsunuz tabii… Hala birkaç tanıdığım kaldı, ilk
günkü tavır ve düşüncelerinden ödün vermeden dimdik ayakta duran. Onlar da yok
olursa, kirlenecek çok az şey kalacak zaten geriye!
Çok değil, bundan birkaç vakit öncesine
kadar; bildiği doğruyu söylemekten çekinmeyen, yaşanan yanlışlıkların
üstesinden gelmek için çaba harcayan, başkalarının yaptıklarını eleştirmeden
önce kendi hayatlarının özeleştirisini yapan, kamu vicdanını her zaman kendi
menfi çıkarlarının üzerinde tutan ve her ne pahasına olursa olsun “Kral
çıplak!” diye bağıran büyüklerim vardı tanıdığım. Kendilerine garip bir
hayranlık ve gıpta ile bakardım her daim. Şimdilerde ise; ne sesleri çıkıyor,
ne de yüzleri gözüküyor bu büyüklerimin. Birazcık üstlerine gitseniz, -o an
için- anlam veremediğiniz bir şekilde köşelerine siniyorlar. “Birileri kurban olsun
da, üzerinden ben nemalanayım” fikrinin akıllarından geçtiğini, sonradan
öğreniyorsunuz tabii… Hala birkaç büyüğüm kaldı, ilk günkü tavır ve
düşüncelerinden ödün vermeden dimdik ayakta duran. Onlar da yok olursa,
kirlenecek çok az şey kalacak zaten geriye!
Çok değil, bundan birkaç süre öncesine kadar;
odasına her gittiğimde kapısı açık olan, vatandaşa hizmet etmek için
mesaisinden çok daha fazla çalışan, telefonlarını başkalarının açmadığı, her
türlü sorunuza kolaylıkla cevap alabildiğiniz, sürekli halkın içerisinde
dolaşıp hal-hatır soran ve hiç tanımadığı bir insanı bile kolaylıkla
kucaklayabilen idareciler vardı görüştüğüm. Şimdilerde ise; ne kendilerini
görüyorum, ne de yaptıkları icraatları duyuyorum bu idarecilerin. Bu saygın(!)
kişilerin; tamamen kendi yarattıkları dünyalara daldığını, etrafındaki
dalkavukların haricinde kimseyi yanlarına yaklaştırmadıklarını ve sorumlu
oldukları birimleri adeta sekreterlerin yönettiğini sonradan öğreniyorsunuz
tabii… Hala birkaç idareci kaldı, ilk günkü tavır ve düşüncelerinden ödün
vermeden dimdik ayakta duran. Onlar da yok olursa, kirlenecek çok az şey
kalacak zaten geriye!
Ama olsun… Biz yine de devam edeceğiz
bildiğimiz doğruların yanında yürümeye ve değer verdiğimiz kişilerin arkasında
durmaya. Yaşanan bu kirlenmenin inadına, yazacağız yapılan temizlikleri
birbirinin peşi sıra. Güzel günler göreceğiz, umutlu günler göreceğiz ve ilk
günkü düşüncelerimizden ödün vermeden, kimsenin karşısında eğilmeden dimdik
yürüyeceğiz.
Okumak meziyet, anlamak ise erdemdir…