Öyle Veliye, Böyle Öğrenci!
Murat Sevgi
Sınav heyecanı yaşayan öğrencilerden bazıları
tercih yapma dönemlerinde üniversiteler ve bölümleri ile ilgili soru sormak
için gelir. Bölüm tanımları dışında bilgi vermem. Yanılt[ma]mak ve bu -önemli-sorumluluğu
üstlenmek ciddi bir iş. Böyle düşündüğüm için okul ve dershanelerin rehberlik
servislerine yönlendirmeye çalışırım.
Ama eğitim sistemi hakkında gazete ve
televizyon kaynaklı bilgilerimiz de yok değil. Her okur ve izleyicinin; (buna
medya okur-yazarlığı deniyormuş) kötü bir eğitim sistemimiz olduğunu, tutarlı
ve kararlı bir model oluşturulmaması için bürokrat ve siyasetçiler ellerinden
geleni yapıyor.
Bunca çarpıklığa ve bozuk yapıya rağmen;
kamuoyunda “SIFIR ÇEKEN ÇOCUKLAR” diye isimlendirilen, ‘başarısız’ bir kitlenin
her sınavda giderek çoğaldığını biliyoruz. Gazete manşetlerinde 189 bin
öğrencinin sıfır çektiğini okuyunca ‘TÜRKİYE, BÜYÜK ÜLKE!’ diye düşündüm. Benim
dönemimde, 4 yıllık bir örgün bölüme girebilenler ile aynı sayıda genç sıfır
çekmiş… Herkes bağırıp duruyor! Niye böyle diye… Benim bu konudaki tepkim
toplumun kendisine! Neden mi? Çünkü: Toplum, kendi çocuklarından, bundan daha
iyi bir sonuç bekleyecek durumda değil!!!
“Nasıl
yani?” diyenlere, örneklerle açıklamaya çalışayım:
1-Bir litre süt 1,25 TL. Bir kilo Kaşar 10
ile 14 litre sütten yapılabiliyor. Sadece süt bedeli bile 12,5 ile 17,5TL.
arasında olmalı. İyi de, bu kaşarı üreten adamlar hiç mi işçilik, nakliye ve
kâr gibi ek koymayacak? Koyacak tabi ki! En ucuzu; 20TL. civarı olması
gerekiyor. Bu fiyat toptan ve taze kaşar için ancak verilebiliyor. (Eski kaşar
konusuna girmiyorum!) Bu durumda markette üzerinde kaşar yazan 3,5 TL’lik ürünü
“kaşar” zanneden biz değil miyiz?
2-Bir kilo dana eti 28 ile 30TL. arasında bu
dana etinden yapılma dönerin ocakta vereceği fireyi de düşünürseniz
porsiyonunda en az 3 TL’lik (ham) et olması gerekir. İyi de sadece et yok ki!
Baharatı, ocağı, garsonu, ustası, derken; ‘gerçek et döner kaça olur?’
düşündünüz mü?
Hemen yarım ekmek 2,5 TL. verip avuçladınız! “Yanında
bir de ayran aldın mı, tamam” diyenlere söylemek istiyorum: O ekmeğin fiyatını
da düş bakalım içine ‘katık’ diye koyulan şey için kaç LİRA ödediğini hesaplayabilecek
misin? (Bu konuda: Soya, MDM ve beher etlerinden hiç bahsetmeyeceğim.)
3-Semt pazarlarında tezgâhları gezerken
gördüm. Sıra-sıra salamları tezgâha koyan bir satıcı: “Tanesi 4TL.”, “3 tanesi
10TL.” diye etiket asmış. Markası süper, her gün TV’de izlediğimiz büyüklerden
biri. Gramajını hesapladım: (3 tane alınca) Kilosu 7,5TL’ye geliyor. Etiketinde
“%100 dana” yazıyor. Şimdi ya birileri: “Dananın kilosu 30TL.” diye bizi
kazıklıyor ya da bu salamlar sahte!
4-Yoğurt alıyorum, hijyenik kapaktan içini
görme şansı yok. Ama bakıp anlayacak bir şey de değil. Ancak kurcalamak ya da
tadına bakmak lazım! Evde açıyoruz kapağını sarı bir yağ tabakası var. 2 mm
kalınlığında… ‘Vay be!’ diyorum. Hemen kaymağı sıyırıp mideye indiriyorum.
Yoğurt değil sanki Afyon Kaymağı! Kıtır-kıtır desek yeri var! Bıçakla
kesiliyor. Buraya kadar güzel… Sonra üretici bir arkadaşımla otururken
anlatıyor: “Devlet, gıda kodeksine yoğurdun sertliği ile ilgili şart koydu. Bu
şarta uyabilmek için fabrikalar jelatin katmak zorunda. Yoksa yoğurt (yasada
istenilenden) cıvık olur.” Devlet der de bizim üretici yapmaz mı? Dayıyor
jelâtini, taş gibi yoğurt! Bu arada jelatin yoğurttan pahalı! İyi mi?
5-Ekmekçiden ekmek alıyorsunuz. Yasası var
boru değil! T.C. Ekmek Kanunu! (Gıda kodeksi denen şey bu işte!) Tuzunu,
kepeğini, kimyasalını, suyunu, vitaminini belirlemiş. Ekmekçilik AŞ’lerin hepsi
bu kuralı uyguluyor. Şimdilerde beyaz un bırakılıp tam buğday ununa geçilmesi
gerekiyordu. Beyaz unu boyamak zor iş değil! Ben kuş uçmaz kervan geçmez bir
yerde kara fırın buldum. Zabıtalar ya da Gıda Bakanlığı yakalayana kadar ekmeği
oradan alacağım. Sonra mı? Bakarız bir çaresine…
6-Tavuk mağazasına giriyorum. İçerisi hastane
gibi steril. Görevliler astronot gibi. Uzaya göndersen orada bile iş yaparlar.
Vitrinde poliüretan kâselere uzanmış, sitreç filimle kaplı bir sürü piliç.
Hepsi pırıl-pırıl yatıyor tezgâhta. Bir tanesinde bile çizik yok! Asker gibi
sıra olmuşlar. Sanki teftişteler… Tezgâhtara soruyorum: ‘Bunlar kuru kesim mi,
sulu kesim mi?’ Tezgâhtar bana iyice uyuz oluyor: “Yok abi, kafadan kesim” diyor
ama sulu kesim ise istemem! Neden mi? Çünkü o sulu kesim sırasında piliçler
tüylerini bıraksın, yolmak kolay olsun diye bir ilaç serpiliyor. Sulu denmesi
bundan! O ilaç bizim de tüyleri döker mi bilmem ama benim gibi alerjik tipleri
uyuz etmeye yetiyor!
7-Beyaz peynir diye satılan şeylerin ‘beyaz’
olduğu kesin ama ‘peynir’ olduğuna emin misiniz? Anneannem eski evimizin
bahçesinde mermer bir masanın üzerinde yapardı. Ya 6, ya 7 yaşındaydım. Son
gördüğüm gerçek peynir o olabilir…
8-Bal diye bir şey vardı. Hatırlayanlara
görev: Unutanlara anlatsınlar. İşte bu bal denen şey arılar tarafından yapılır…
Ülkemizde ise şekerli boyalı bulamaç şeklinde bir şeyi, bal diye satıyorlar.
4-5 TL. fiyatla satılan bir kavanoz şey. Üzerinde ‘bal’ yazıyor ama yerseniz…
Neredeyse şekerden ucuza satacaklar. Nasıl mı?
Bu şeker başka şeker pancardan değil! (Bizim pancar şekeri de Amerikalıları
uyuz ediyor.) Zaten bunların kullandığı ‘şey’, bizim pancar şekerine oranla çok
daha ucuz. Bir de früktoz şurubu deniyor. Reçelciler, balcılar, şekerleme
üreticileri kullanıyor. Hatta gazozcular da bunu kullanıyor. Ölümcül olabilecek
riskleri var! En önemlisi de gazoz! Çünkü çok tüketiliyor ve bu da riski
büyütüyor!
Bal fabrikalarının ürettiği “bal” miktarını
alt alta yazıp topluyorlar, Türkiye’nin bal üretiminin 5-6 katı çıkıyor! Bu ne
demek? Raflardaki her 5 kavanozdan 4’ü sahte demek!
Bildiğiniz arılar ise bal yaptığı zaman en
ucuzu 35TL civarı bir fiyata satılan ürünler çıkıyor ortaya. Ben işi
garantilemek için peteğinden süzülmemişini almayı tercih ediyordum ama
sahtekârlık arılara da bulaşmış! Bal yapmak için kovanları işleten üreticinin
verdiği şekerli suları bal diye o peteklere doldurup vatandaşı
kazıklıyorlarmış. Ben o arıların kanatlarını koparmayayım da ne yapayım.
O sahtekâr arıların da üçkâğıtçı üreticinin
de sonu yakın: Çinliler yakında petek fabrikası kurar, içini de balla doldurup
bize postalar, afiyetle yeriz!
9-Dana etinin fiyatı belli. Büyük bir
marketin TV reklamlarında bir Kg. sucuk 19 TL. diye fiyat geçiyor… Şimdi
30TL’lik dana etinden en fire veren ürünlerden biri olan sucuk yapıp, 19 TL’ye
satabileni, Nobel Ekonomi ödülüne aday göstermek gerekir! Hatta Çin malı,
plastik bir Nobel ödülü verelim, assın duvarına!
10-Çin malı et ile ilgili haberleri
İnternet’te gördüm. Tuğla büyüklüğünde yağsız, sinirsiz, kırmızı et! Dana ile
uğraşmaya gerek yok! Ver siparişi göndersinler! Sonra işler bozulunca elde
kalan samanları ne yapacağını da düşünmezsin!
* * *
Bunlara razı olan birinin “SIFIR ÇEKEN
ÇOCUKLARA” bir şey demeye de hakkı olmaz. O zaman, vatandaşa şunu demek gerekir:
Ne bekliyordunuz ki? Öyle vatandaşa, böyle çocuk..!
Buna, “doğal denge” de diyebiliriz. Gerçi, ne dediğimiz kimin umurunda?
Hep sevgi ile kalın.
Not: Bu arada,
lahmacuncu, kebapçı ve bilumum festfutçu büfelerini de unutmadım. Hepsini,
gözlerinden öperim.
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Endüstriyel D'evrim
- Göç'en İnsan' Halimiz
- Astronot Da Olur Musun?
- Bir Din Olarak Paraperestlik
- Tarımsal Strateji
- Gdo (Gündemi Değiştirme Operasyonu)
- Kültür, ‘Üretmek' Demektir!
- Ke[N]Dimi Arıyorum: ‘Meşgul'müşüm!
- Vatanın Kalbinin Attığı Yer
- Çorlulular, Kürecik'i İyi Bilir
- Egemenlikten Kurtuluyoruz
- Ekoloji Mi, Ekonomi Mi?
- Neyi Bekliyoruz?!
- Eşelon Ve Promis
- Öküzü Kim Çaldı?!
- Teknoloji Çağının Efsaneleri
- Nükleer Kobay
- Enerji Sorunları Ve Büyük İhanet
- Kahraman Ordumuza
- Enerji Verimliliği Semineri
- Kumdan Kale
- Kumdan Kale-2
- Facia Senaryosu
- Balık Kafası!
- Sosa Bulanmış Çöplük
- Uyutulan Toplum...
- Hayat Dersleri
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Genetiği Değiştirilmiş Olaylar
- 31 Mart Ayaklanması-1
- 31 Mart Ayaklanması-2
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Çakallar Sofraya En Son Oturur
- Gemiler Yandı, Geri Dönüş Yok!
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yıl Aynı Terane
- Kurban Toplumu!
- Sokak Kültürü
- Namuslu / Namussuz
- Kent Ve Sanayi
- Sevgiler Günü'nde Tektaş Alın!
- Baz İstasyonu!